Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
KİTAP

Türkiye’nin İlk Özel Televizyonu Star TV’nin İlk Kadın Haber Spikeri, Rana Elık’ın Haberi…

Türkiye’nin İlk Özel Televizyonu Star TV’nin İlk Kadın Haber Spikeri, Rana Elık’ın Haberi…
06.08.2025 19:31
0
A+
A-

Herkese Merhaba!
Bu benim Beşiktaş Çınar gazetesindeki ilk köşe yazım. Sizlerle kendi yolculuğumu, geçmişte bıraktıklarımı ve bugün yeniden kurduklarımı paylaşmak istiyorum. İnanıyorum çok ortak yönlerimiz vardır her birinizle.
Genellikle 30 yaşın üstündekilerin bildiği gibi uzun süre ekranlarda yer alıyordum. Türkiye’nin ilk özel televizyonu olan Star TV’nin ilk kadın haber sunucusuydum. Bu mesleği yıllarımı verdim, iyisiyle kötüsüyle, zorluklarıyla veya güzel yanlarıyla kendime yaşam biçimi seçtim.
Ama bir gün… hepsini geride bırakmayı seçtim.
Oğlum henüz on yaşındaydı. Onun geleceği için doğduğu yere Almanya’ya taşındım.
Valizimde sadece kıyafetlerim değil, geride bıraktığım bir kariyer, bir kimlik ve şöhret vardı.
Ama aslında ben çok tanınmaktan sıkılmıştım, sıradan bir yaşantıyı çok özlemiştim ve Almanca çok zor bir dil olduğu için ana dil gibi öğrenebilmenin sınır yaşı olan on yaşında oğlumu getirdim, 11 olmadan bir ay önce.
Aslında Almanya’ya ikinci gelişimde. Çünkü biz Türkiye’nin ilk özel kanalı Star TV’yi Almanya’da kurmuştuk ve üç sene kadar Almanya’da kalmıştım. Ne yazık ki İngilizcenin verdiği rahatlıkla Almancayı öğrenmeyi hiç çaba göstermedim, bu çok büyük bir hata. Çünkü Almanca çok erken ya da genç yaşlarda öğrenebileceğim bir dil oldukça zor denebilir gramer yapısı itibari ile. Almanlar ve diğer göçmenler, ne yaptığımı, kim olduğumu bilmiyordu.
Almanya’da yeniden başlamak demek, en temelden başlamak demekti. Çünkü geldiğim ülke, neredeyse Almanya’nın tam tersi bir ülke, her ne kadar burada 4 milyona yakın Türk yaşasa da, bir ülke.
Günlük yaşamdan, iş hayatına, kültüründen trafiğine kadar her şeyin tamamen farklı olduğu bir ülkedeyim artık.

Bunu şikayet olarak söylemiyorum tam tersi, ben düzeni severim, aşırı kalabalığı, sıkışmışlığı hiç sevmem. O yüzden Almanya benim zorluk çekmeyeceğim ülkelerden biriydi. Hem zaten oğlum burada Almancayı öğrenip liseye kadar okusa yeter diye düşünüp gelmiştim ama bakın neredeyse 11 sene oldu hala buradayım. Oturmuş bir sistem içinde siz doğru olduğunuz sürece burada sorun yaşamıyorsunuz. Devlet ve sistem varken siz hiç kimseden bir şey istemiyorsunuz, kimse de sizden istemiyor.
Çalışanın emeğinin karşılığını aldığı, eğitimin desteklendiği, gelecek kaygısı olmadan yaşamın verdiği rahatlıkla herkesin birbirine selam verdiği bir ülkeden söz ediyoruz. O herkesin hayranı olduğu Amerikalıların bile kalmak ve yaşamak istediği bir ülke burası.
Elbette kurallar çok.
Bazen fazlasıyla katı.
Ama o katılık bir başkasının hakkına zarar vermemek için.
Ve ben zamanla şunu fark ettim: kuralların içinde aslında çok daha büyük bir özgürlük var. Çünkü kuralları öyle yapmışlar ki, bir başkasının hayatına, çıkarlarına zarar vermemeniz üzerine kurulmuş her şey.
Son zamanlarda Türkiye’deki bazı dostlarım “Almanya’da da artık hayat çok zor, her şey pahalı, eskisi gibi değil” diyorlar.
Evet, burada da ekonomik baskılar hissediliyor.
Ama bu zorluk dünyanın hiçbir ülkesi ile mukayese edilemez yani çok önemli bir sıkıntı değil. Yani herkes akşam ne yiyeceğim aybaşı kiramı nasıl ödeyeceğim diye bir telaş içinde değil. Çünkü sosyal bir devletin vatandaşına barınma ve beslenme ihtiyacını üstlendiği hepinizin bilgisinde.
Türkiye’de yaşarken kendini tanıtmaya ihtiyacı olmayan, bir çok insanın olmak istediği ortamlarda rahatça bulunabilen, çok daha sosyal bir hayattaydım ama
Çocuğumu büyütmek için aradığım şey bu değil, iyi bir gelecek, güvence ve istikrardı.”
Ve onu burada buldum.
Oğlum bugün 20 yaşında.

hayatın yarısını Almanya’da geçirdi, ve burada kendi kimliğini oluşturdu.
Ben ise kamera ışıklarını bırakıp, hayatın gerçek ve sade ışığında yürümeye devam ettim.
Gün geldi saçımı pembeye boyadım kimse tepki vermedi, konserlerde avazım çıktığı kadar bağırıp Zıpladım, yan gözle bakan olmadı. elbette zaman zaman evimi özlüyorum, Beşiktaş’ta sahile inmeyi, Ortaköy de kumpir yemeği, taze meyve ve sebzelerin satıldığı pazarları özlüyorum. Ama o kalabalık ve trafik beni o kadar yoruyor ki geldikten bir hafta sonra kapıyı açıp sokağa çıkmak bile içimden gelmiyor. Bisiklete binemediğimiz, yaya geçidinde insanların arabasını üzerinize sürmesi, insanda bir an önce dönme isteği uyandırıyor.

Almanya’da yayaya saygı çok, çok rahat bisikletli her yere gidebiliyorum, ulaşım araçları zaten çok yaygın ve çok dakik. İstanbul’da kıyaslanamaz çünkü İstanbul kadar kalabalık bir başka dünya şehri daha yok ve bu da İstanbul’un şansızlığı. O yüzden hepinize çok zor olsa da her sabah ve akşam yani günü başlarken ve günü bitirirken derin nefeslerle kendinize telkin yapıp sevgi sözcükleri kullanın. Her nerede olursanız olun çevrenize verdiğiniz pozitif enerji inanın size o şekilde geri dönecektir. Bütün Türkiye’ye ve Beşiktaşlılara sevgi ve saygıyla…

Yazar ve TV haber spikeri Rana Elık’ın özel haberi…

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.