Bir fotoğraf… Şehit düşen oğlunun botlarını kucağında tutan bir anne. Gözleri kapalı, kokluyor. O botlar artık ne sıcaklık veriyor, ne umut. Sadece buz gibi bir yokluğu hatırlatıyor.
Bu fotoğrafın üzerine “barış” kelimesini kondurmak, halkla alay etmektir. Barış, adaletin gölgesinde büyür. Peki soruyoruz: Bu ülkede gerçekten barış mı var? Eğer varsa, neden bir partinin neredeyse tüm belediye başkanları bir anda cezaevinde? Eğer barışsa bu, neden halkın oy verdiği insanlar tutuklu? Neden “PKK ile ortak” denilen siyasiler içeride, ama bir yandan onlarla barış yapıldığı söyleniyor?
Barışın olduğu yerde cezaevleri doluysa, sözde barış aslında hukukun çöküşüdür. Barış demek susturmak değil, dinlemektir. Barış demek cezalandırmak değil, uzlaşmaktır. Ama bu ülkede barış kelimesi, yıllardır ya istismar ediliyor ya da kandırmacaya dönüştürülüyor.
Gazeteci olarak sormak zorundayız: Bu nasıl bir barış ki, şehit anaları hala gözyaşlarıyla oğullarının kokusunu arıyor? Bu nasıl bir barış ki, adalet sadece iktidarın terazisinde tartılıyor?
Eğer gerçekten barış isteniyorsa, önce adalet yerini bulmalı. Önce hukuk, önce vicdan. Aksi halde o botların kokusunu içine çeken annenin gözleri gibi, bu ülkenin geleceği de hep kapalı kalacak.
Barıştan söz edebilmek için önce adaleti sağlamamız gerekir. Adaletin olmadığı yerde barış sadece bir kelimeden ibaret kalır. Dediğim gibi, bir yandan “barış” deniyor, ama öte yandan bu barışın siyasal ya da toplumsal temsilcileri hapisteyse, insanlar hâlâ ölüyor, anneler evlatsız kalıyorsa… Bu çelişki, barışın samimiyetini sorgulatır.
Gerçek barış; bir grubun değil, tüm halkın vicdanında kabul bulmuş bir uzlaşmadır. Yani sadece silahların susması değil, insanların içinin de susması, dinmesi gerekir. Herkesin eşit, adil ve özgür hissedebildiği bir düzen kurulmadıkça, adına ne denirse densin o “barış” olmaz. Belki sadece bir duraklama olur.
Arkadaşlar bu fotoğrafın üzerine “barış” kelimesini kondurmak, halkla alay etmektir. Barış, adaletin gölgesinde büyür. Peki soruyoruz: Bu ülkede gerçekten barış mı var? Yine tekrarlıyorum… Eğer varsa, neden bir partinin neredeyse tüm belediye başkanları cezaevinde? Eğer barışsa bu, neden halkın oy verdiği insanlar tutuklu? Neden “PKK ile ortak” denilen siyasiler içeride, ama bir yandan onlarla barış yapıldığı söyleniyor?
Üsteki son sözümü yine tekrarlıyorum… Aksi halde o botların kokusunu içine çeken annenin gözleri gibi, bu ülkenin geleceği de hep kapalı kalacak. Ertan Yılmaz. Beşiktaş Çınar)