Hukuk üstünlüğü nedir? Kıssadan Hisse: Hukukun üstünlüğü ilkesi gereğince, tüm kamu güçleri her zaman hukukun çizdiği sınırlar içinde, demokrasi ve temel haklar değerlerine uygun olarak, bağımsız ve tarafsız mahkemelerin denetimi altında hareket eder. Hukukun üstünlüğü, köklü bir ilkedir.
Hukukun üstünlüğü, sadece devletin veya hükümetin değil, aynı zamanda toplumun tüm bireylerinin eşit haklara sahip olması ve adaletin sağlanması için temel bir ilkedir. Hukukun üstünlüğü ilkesi, demokrasinin işlemesini, insan haklarının korunmasını ve adaletin sağlanmasını temin eder.
Hukukun üstünlüğü, hesap verebilirlik, adil hukuk, açık yönetim ve erişilebilir ve tarafsız adalet olmak üzere dört evrensel ilkeyi sağlayan, yasalar, kurumlar, normlar ve toplum bağlılığından oluşan kalıcı bir sistemdir. Hesap Verebilirlik Hükümet ve özel aktörler kanun önünde hesap verebilirdir.
HUKUK NEDEN ÖNEMLİ
Hukuk, insanların hayatının her alanında güvenliğini ve adaletini sağlar ve insanların hak ve özgürlüklerini korur. Ayrıca, hukuk aynı zamanda toplumsal barışı ve düzeni sağlar. Hukukun belirlediği kurallar sayesinde insanlar arasındaki çatışmalar çözülebilir ve toplumsal düzen bozulmadan korunabilir.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin birinci maddesi der ki, “bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar”. Yani yaşamın olmazsa olmaz koşulu, her insanın barış içinde, özgür ve eşit olarak yaşama hakkının gerçekleştirilmesine bağlıdır ve Hükümetler her koşulda, insan onuruna yaraşır biçimde yaşamın sürdürülmesi için insan hak ve özgürlüklerine saygı ve hukukun üstünlüğüne bağlı kalmakla yükümlüdürler.
Hukukun Üstünlüğü ise, herkesin tüm karar vericiler tarafından insan onuru, eşitlik ve kanunlara uygun olarak muamele görme hakkına sahip olduğu belirli ve öngörülebilir bir hukuk sisteminin mevcudiyeti ile mümkündür.
Yıllar boyunca haklar ve özgürlüklerin genişletilmesi ve hukukun üstünlüğünü hayata geçirecek yeni bir anayasa ve buna uygun reform yasaları vaat edilirken, 2017 yılı Olağanüstü Hal (OHAL) döneminde keyfi ve hukuk dışı uygulamalara karşı uyarılarda bulunan, öncelikle insan hakları savunucuları olmak üzere, Türkiye’nin bağlı bulunduğu tüm uluslararası sözleşmelere ve içinde yer aldığı pek çok uluslararası kurumun da beklentilerinin aksine problemleri daha da derinleştiren başta Anayasa olmak üzere bir dizi kısıtlayıcı yasal değişiklikler gerçekleştirildi.
Bu değişiklerle birlikte zaten sorunlu olan yargı kurumunun bağımsızlığı neredeyse tamamen ortadan kaldırıldı; Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından verilen ihlal kararları görmezden gelinmiş, yasalarda yapılan değişikliklerle terörle mücadele gerekçesi ileri sürülerek ceza ve terörle mücadele kanunları genişletilerek hukukun üstünlüğünün öngörülebilirlik prensibi ortadan kaldırılmıştır.
Hükümet politikalarına ve uygulamalarına muhalif olmanın suç haline getirildiği bir sistem içinde siyasetçiler, gazeteciler, yazarlar, sanatçılar, işçiler, meslek örgütleri yönetici ve mensupları, insan hakları savunucuları, çeşitli sivil toplum kuruluşu mensupları suçlanmakta, ifade, örgütlenme, toplanma ve gösteri yapma özgürlüğünün kullanımı terörle mücadele mevzuatı kapsamı adı altında kısıtlanmaktadır.
Resmi istatistiklerden[1] örnekler verirsek, Avrupa Konseyi Venedik Komisyonu tarafından incelenen ve ifade ve medya özgürlüğünü kısıtladığı gerekçesiyle eleştirilen TCK 314. Maddesinde yer alan silahlı örgüt üyesi olma suçunu işledikleri gerekçesiyle 2016-2019 dönemini kapsayan 4 yıllık sürede Cumhuriyet Savcıları 1 milyon 337 bin 665 kişi hakkında soruşturma yürütmüştür. Yine bu dönemde 380 bin 382 kişi aleyhinde dava açılmıştır. 2016-2019 döneminde karara bağlanan davalarda 221 bin136 kişi suçu işlediği sabit görülüp mahkûm edilmiş, 13 bin35 kişi hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmiş ve 59 bin 277 kişi ise beraat etmiştir.
Toparlarsak, bizler birer insan hakları savunucuları ve örgütleri olarak, Türkiye’de insan hakları, hukukun üstünlüğü, temel hak ve özgürlükler önce vardı şimdi ortadan kalktı demiyoruz. Önceleri kısıtlıydı ve düzeltilmesi, iyileştirilmesi ve insan onuruna yakışır bir yaşanabilir bir hayat için mücadele etmekteydik ve kısıtlı da olsa birtakım iyileştirmelerle geleceğe umutla bakıyorduk.
Ne yazık ki, yukarıda da sıraladığımız gibi son birkaç yıl içerisinde geleceğimize dair umutlarımızı canlı tutacak herhangi bir iyileştirmeden söz edemeyeceğimiz gibi, tersine var olan haklarımızın da kısıtlandığına tanık olmaktayız. İnsan hakları örgütlerinin ve savunucularının zaman zaman yapmış olduğu çalışmalara ve açıklamalara göre, yaşanmış ve yaşanmakta olan insan hakları ihlallerine baktığımızda, 2020 yılında Türkiye’nin insan hakları karnesinin önceki kötü karnelerinden çok daha kötü bir karneye sahip olduğunu belirtmek isteriz.
Ancak sürmekte olan gidişata birer seyirci ve tanık olarak kalmayı düşünmediğimizi; çok daha zor şartlar altında da olsa haklarımızın ve onurumuzun her şeyden daha önemli olduğunu ve bunlar için mücadele etme azmimizin kırılmadığının bilinmesini isteriz.
İnsan Hakları Ortak Platformu:
Eşit Haklar için İzleme Derneği
Hak İnisiyatifi Derneği
İnsan Hakları Derneği
İnsan Hakları Gündemi Derneği
Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi
Yurttaşlık Derneği
Adalet Bakanlığı tarafından yayınlanan Adalet İstatistikleri kullanılmıştır.