Adana Yüreğir ilçesi Seyhan Nehri’ne nazır bir mahallede ismi yaşayan General: O mahallenin adı Sinan Paşa…

Şimdi size bir isim anlatacağım…
Ama öyle sıradan bir isim değil.
Kimi zaman Ali Ratip, kimi zaman Sinan Bey, kimi zaman da halkın dilinde “Sinan Paşa” diye anılan bir adamdan söz edeceğim.
Resmî kayıtlarda ise onu Sinan Tekelioğlu olarak tanıyoruz.

1889 yılında Edirne’nin Uzunköprü ilçesine bağlı Halisehatun köyünde dünyaya geliyor. Asıl adı Ali Ratip. Babası hukukçu Behçet Bey, annesi Fitnat Hanım. Yani evin içinde hem disiplin hem kültür var. Daha çocuk yaşta bu ikisinin karışımıyla yoğruluyor.

İlk öğrenimini Edirne’de tamamlıyor. Sonra Harbiye…
1911 yılında asteğmen olarak mezun oluyor. Ama bu mezuniyet “rahat bir subaylık” anlamına gelmiyor. Çünkü Ali Ratip Bey’in yolu, daha en baştan cepheye düşüyor.

Trablusgarp Savaşı’na gönüllü gidiyor.
Yetmiyor… Balkan Savaşları geliyor, Selanik’te 5. Kolordu’da görev yaparken esir düşüyor. Esaretten kurtuluyor ama dinlenmek yok. Bu kez I. Dünya Savaşı… Çanakkale, Suriye-Filistin cepheleri…
Üstelik bir süre Mustafa Kemal Atatürk’in maiyetinde görev yapıyor.
Defalarca yaralanıyor, 1916’da geri hizmete alınıyor ama 1918’de yüzbaşılığa yükseliyor.

Derken Anadolu işgal ediliyor…
Ve Ali Ratip Bey, hiç tereddüt etmeden Millî Mücadele’nin içine atlıyor.

Kayseri Jandarma Komutanı olarak görevlendiriliyor. Kayseri Ulu Cami’de öyle bir konuşma yapıyor ki… İstanbul Hükûmeti hemen reaksiyon gösteriyor:
“Askerlikten çıkarılsın!”
“Kara listeye alınsın!”

Ama o noktadan sonra artık geri dönüş yok.

Heyet-i Temsiliye’nin emriyle Batı Kilikya Cephesi’ne gönderiliyor. Görev gizli. Kimliğini saklaması gerekiyor. İşte o günlerde “Tekelioğlu Sinan” adını kullanmaya başlıyor.

1 Nisan 1920’de Karaisalı’ya geliyor.
Tüccar kılığında… Av derisi toplayan bir adam gibi dolaşıyor. Ama aslında Toroslar’da bir kıvılcım yakıyor.
Kuvay-ı Milliye’yi örgütlüyor.
Halk ona bakıyor ve diyor ki:
“Bu adam Sinan Paşa!”

Karargâh Karaisalı…
Adana, Mersin, Toroslar…
Ve meşhur Karboğazı Baskını!
Fransız Binbaşı Mesnil ve birliği esir alınıyor. Çukurova’nın kaderi değişiyor.

Sonra Batı Cephesi…
1921’de binbaşılığa yükseliyor.
1925’te askerlikten emekli oluyor ama bu kez sivil hayatta dur durak bilmiyor.

Kaymakamlıklar…
Fethiye, Daday, Akşehir…
Yetmiyor, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitiriyor.
Devlette müfettişlik yapıyor.
1939’da siyasete giriyor.

Ve tam beş dönem boyunca, VI., VII., VIII., IX. ve X. dönemlerde Seyhan milletvekili olarak Meclis’te görev alıyor. Bugünkü adıyla Adana milletvekilliği yapıyor.

Millî Mücadele’de aslında bir generalin yöneteceği büyüklükte kuvvetleri komuta ettiği için, özel kanunla kendisine general maaşı bağlanıyor.
Ama o, hayatı boyunca mütevazı kalıyor.

1965 yılında Ankara’da vefat ediyor.
Kabri, Cebeci Şehitliği’nde.

Geride ne bırakıyor?
Sadece bir isim değil…
Sadece bir rütbe değil…

Ha bir de şimdiki adıyla Yüreğir ilçesinde Seyhan Nehri’ne nazır bir mahallede ismi yaşıyor. O mahallenin adı tahmin ettiğiniz gibi Sinan Paşa.

Beş defterlik bir hatırat…
Kuvay-ı Milliye’nin sahadan yazılmış canlı bir hafızası.
Bugün “Kuvay-ı Milliye Komutanı Tekelioğlu Sinan Bey’in Günlüğü” adıyla elimizde.

Kısacası…
O, cephede savaşmış, dağda direniş örgütlemiş, kürsüde konuşmuş, Meclis’te görev yapmış;
Ama her şeyden önce memleketin yükünü omuzlamış bir adamdır.

Kaynak: Wikipedi