
Ancak kimin için yazdığına bağlı. Mazlumlar için mi zalimler için mi? Hitler Alman aydınlarının bir kısmını satın alarak işe başlamıştı. Satın alamadıklarını ortadan kaldırdı. Yandaş medya en büyük silahıydı. Kimse aykırı bir şey yazamıyordu. Kimse soru soramıyordu.
Nitekim müttefik orduları Berlin kapılarına dayanıncaya kadar. Fırınlarda insanların yakıldığından. Alman halkının haberi olmadığı anlaşıldı. Onlar son güne kadar büyük zaferin yakın olduğuna inandılar… Çünkü gazeteler öyle yazıyordu haberler öyle söylüyordu.
Neden? Tek ada öyle istediği için. Çünkü özgür medya yoktu. Tetikçi kalemler vardı. Savaş sonrası geride kalan yorgun Alman halkına gazeteciler sorar? Altı milyon Yahudi’nin fırınlarda yakıldığını duymadınız mı? diye? “Hayır duymadık” demişler.
Neden? Çünkü gazeteler yazmıyordu. Nitekim ünlü propaganda bakanı şöyle demişti: Bana satılık bir medya verin o halka her şeyi yaptırayım. Yaptırdı da. Şöyle söylüyordu Gobel; “Bir yalanı sürekli tekrarlayın doğruymuş gibi söyleyin. Gözünün içine baka baka söyleyin. Suçlu gibi durmayın. Özgüven içinde söyleyin ki toplum bir süre sonra size inanacaktır” dedi. Öylede oldu. Almanya ona inandı. İtalya inandı. Japonya inandı.

SONUÇ
60. Milyon ölü. Yanmış yıkılmış yuvalar dul kadınlar. Öksüz çocuklar. Açlık ve yokluk… Oda tek adam demişti… Her şeyi ben bilirim demişti. Yargıyı tanımadı. Farklı düşünülenleri vatan haini ilan etti. Milliyetçi söylemlerle kitleleri motife etti. Sürekli dini kullandı. Ben mehdiyim dedi… Sürekli dış güçler masalı uydurdu. Sürekli kendine yeni yeni düşmanlar yarattı. Dava dedi. Hatta davam isimli kitap bile yazdı.
Alman toplumu 1940’lara gelindiğinde beyni uyuşmuş gözü kör olmuş birer savaş makinasına dönüşmüştü. Sonuç milyonlarca ölü.